Üstün Zekalı Kızlarda Cinsiyete Bağlı Etmenler

     Diğer bireylere göre üstün yeteneklilerin iç dünyaları çok daha derindir ve üstün yetenekliler bu derin dünyalarını açık bir şekilde paylaşmaktan çekinmezler. Bu özelliklerine rağmen üstün yetenekliler bile ergenliğe giriş zamanlarında maske takma eğilimi gösterirler. Ama onların nedenleri toplumun geri kalanından oldukça farklıdır. Üstün yetenekliler, günlük yaşantıya uyum sağlayabilmek adına üst düzey yeteneklerini saklayacak maskeler bulmak için uğraşırlar. Bu durum esas benliklerini öldürüp, sosyal olarak daha kabul edilebilir bir ben yaratmalarına neden olabilir.

      Kline ve Short , kendini ve özelliklerini saklama tutumunun, üstün yetenekli kızlarda daha yoğun olarak görüldüğünü düşünmektedir. Maskeleme, genellikle üstün yetenekli olunduğunun farkına varılan ortaokul çağlarında gözlenmeye başlar. Carol ve Gilligan’a göre , 11-12 yaşlarındaki üstün yetenekli kızların gerçek benliklerini kaybetme nedeni genellikle toplum baskısıdır. Clark, üstün
yetenekli kızların ergenliğe geçişte geleneksel rolün gereksinimlerine cevap verme çabasıyla, zihinsel yeteneklerini saklama çabasını birleştirdiklerini, bunun da çok ağır bir yük olduğunu ifade etmektedir. Bütün bu kendinden uzaklaşma çabalarına neden olan, sadece başarılı olma korkusu değildir. Akranlar tarafından farklı olarak algılanmak korkusudur. Greene’e (2003) göre, özellikle karşı cins tarafından beğenilmeme ve kadınsı olarak görülmeme endişesi, üstün yetenekli kızların yeteneklerini örtbas edip, toplumun uygun göreceğini düşündükleri kadın rolüne girmelerine neden olur.

Greene, bu korkulara ailelerin, akranların, öğretmenlerin ve toplumun genelinin gönderdiği karışık mesajların neden olduğunu savunmaktadır. Bu mesajlar, çocukken gurur duyulan başarıların, yetişkinlikte göz ardı edilebileceği yönündedir. Çünkü artık güzellik, ağırbaşlılık, mütevazılık, az dikkat çekmek, evlenilecek kız olmak ve kadınsı çekiciliğe sahip olmak her şeyden daha önemlidir. Ryan  ailelerin, kızların nasıl davranması, nerede ve ne zaman konuşması, nasıl giyinmesi ve ne kadar nazik olması gerektiğine dair verdikleri mesajların, üstün yetenekli kızları erken gelişmişlik ve üst düzey başarı ile cinsel çekicilik arasında tercih yapmak zorunda bıraktığını ileri sürmektedir.. Böyle tercihler yapmak zorunda kalmak da, kızların kendilerine güvenlerinin azalmasına ve mükemmeliyetçiliklerinin artmasına neden olur. Bu değişimler de duygusal hassasiyete sebebiyet verebilir.

Olaya farklı bir açıdan bakan Hebert  ise, üstün yetenekli kızlardaki alışılmış kadın rolünün dışında davranma eğiliminin, okulda alaya alınmaya ya da şiddete maruz kalmaya neden olabileceğinin altını çizmektedir. Üstün yetenekli çocuklar aşırı hassas ya da sorgulayıcı oldukları için bu gibi durumlarla baş etmekte zorlanabilirler. Ya da bu tutumlarla baş etmek için akranlarını zekâlarıyla ezme,aşağılama  ya da uzak durma gibi davranışlarda bulunabilir ve akranları tarafından ukala olarak algılanabilirler . Her iki durum da çocuğun ruh sağlığı açısından son derece zararlıdır.

Toplumun kısıtlamalarının yanı sıra ailelerinin ve öğretmenlerinin de üstün yetenekli kızlardan beklentileri de üstün yetenekli kızları duygusal anlamda zorlayan koşullar arasındadır. Greene’e  göre, öğretmenler üstün yetenekli erkekleri teşhis etmede daha başarılıdırlar. Çünkü bir kız öğrencinin üstün yetenekli olduğunu öğrenmek onlar için çoğunlukla şaşıracak bir durumdur. Bunun altında da üstün yetenekli kızların sessiz kalma ve yeteneklerini saklamada son derece başarılı olması yatar. Greene araştırmasında, öğretmenlerin kız öğrencilerinin başarı testi puanlarını tahmin etmede oldukça başarısız olduklarını göstermiştir. Greene öğretmenlerin düşük beklenti düzeylerinin ve toplumdaki liderlerin, sanatçıların, müzisyenlerin, bilim adamlarının çoğunun erkek olmasının, üstün yetenekli kızların kendileriyle ilgili yüksek beklentilere sahip olma ihtimallerini düşürdüğünü iddia eder. Bu düşük beklenti düzeyi, üstün yetenekli kız çocuklarını kendi potansiyelleriyle ilgili çelişkiye düşürebilir. Ya da düşük beklenti düzeyini içselleştiren üstün yetenekli kızlar, hayatlarının geri kalanında potansiyellerinin altında başarı göstererek mutsuz olabilirler.

Öğretmenler üstün yetenekli kızları sadece beklenti düzeyleriyle değil, tutumlarıyla da etkilemektedirler. Üstün yetenekli kızlarla öğretmen tutumları arasındaki ilişkiyi inceleyen Cooley, Chauvin ve Karnes, öğretmenlerin üstün yetenekli kızları diğer öğrencilerden daha az sevdikleri sonucu elde etmişlerdir. Değer verdiği yetişkinler tarafından kabul görmemek, başkalarının fikirlerini ve duygularını anlamada çok başarılı olan üstün yetenekli kızları duygusal olarak yaralayabilir. Ayrıca Greene’in de belirttiği gibi bazı üstün yetenekli kızlar duygusal anlamda zarar görmeyi engellemek için, yeteneklerini saklamayı tercih edebilirler. Bu da zamanla öğrenme heveslerini, meraklarını ve kendini ifade etme isteklerini köreltir.

Greene’e göre üstün yetenekli kız çocuklarını depresyona iten bir diğer neden de her alanda mükemmel olmayı istemeleri ve bunun için kendilerine ulaşamayacakları idealler belirlemeleridir. Hem güzel, hem başarılı, hem popüler, hem çekici, hem de toplum tarafından kabul görmek isteyen üstün yetenekli kızlar, bir süre sonra cevap veremedikleri beklentilerinin altında ezilirler. Kendilerine karşı hissettikleri memnuniyetsizlik, aileden gelen eleştirilerle birleşince kırılganlık en üst düzeye ulaşır. Devamlı hatalarına takılmaya başlayan üstün yetenekli kızlarda aşırı gerginlik gözlenmeye başlanabilir.

Yukarıda bahsedilen bakış açısı ve tutumlar, üstün yetenekli kızların kendi dünyalarını algılayışlarında dengesizliğe ve çelişkilere neden olabilir. Toplumun önerdiği rolü seçenler; zekâlarını gizlemek zorunda kalacaklardır bu da kendilerine olan saygılarını ve güvenlerini azaltacaktır. Düşük benlik algısı, olaylarla baş etme becerilerini de etkileyecektir ve bu başarısızlıktan kaynaklı bir suçluluk duygusu duyulacaktır. Zamanla kendi işlerinin üstesinden gelme konusunda yetersiz olduğuna duyulan inanç, kontrol edilme ihtiyaçlarını arttıracaktır. Zamanla üstün yetenekli kızlara, sürekli kaybetmeye mahkûm olunduğu gibi son derece rahatsız edici bir düşünce hâkim olacaktır.

Toplumun önerdiği rolü reddeden üstün yetenekliler ise tüm toplumu ve toplumsal değerleri karşısına almanın zorluklarını göğüsleyecek, buna değip değmediğine dair iç muhasebeler yapacak ve farklılıklarından ve eşsiz özelliklerinden memnun olmak yerine onları birer külfet olarak algılamaya başlayacaklardır. Hele ki uğruna toplum tarafından kabul edilmeyi reddettikleri yetenekleri onları umdukları başarıya götürmezse yıkım kaçınılmaz olacaktır.